2000’li yıllardan bu yana hızlı moda kavramını sıklıkla duyuyoruz, duymakla kalmıyor bir şekilde kendimizi bu kavramı yaşarken veya bu akıma doğru itilirken de bulabiliyoruz.
Hatta bu konuda insanlık olarak öyle başarılıyız ki doğada milyonlarca yılda biriken tortul tabakaların levha hareketleri ve yan basınçlarla sıkışarak oluşabilen dağlara bir alternatif yarattık hem de 20 yıl gibi kısa bir sürede.
Konuya girmeden önce hızlı moda hakkında kısa bir bilgi vermenin daha faydalı olacağını düşünüyorum. Moda her zaman bu kadar yıkıcı bir endüstri değildi. Kıyafet alışverişi mevsimler değiştiğinde, üzerimizdekiler küçüldüğünde ya da çok yıprandığında yılda birkaç kez yapılan etkinlikti. Ancak son 30 yılda kıyafetlerin ucuzlaması, trend döngülerin hızlanması alışverişi insanlar için haftalık bir hobi haline getirdi. Pekiyi hızlı moda hayatımıza gerçekten hızlı bir şekilde girdi ancak insanları, gezegeni ve hayvanları nasıl etkiliyor?
1980’lerden önce moda bu kadar hızlı değildi, insanlar kıyafetleri için yün veya deri gibi malzemelerinizi kendileri bulmaları, bunları hazırlamaları, dokumaları ve ardından kıyafetleri dikmeleri gerekiyordu. Endüstriyel devrim dikiş makinesi gibi yeni teknolojiler getirdi ve kıyafetler daha kolay, hızlı ve ucuz oldular. Bunun üzerine terziler orta sınıfa hizmet etmek için ortaya çıktılar. Terzi dükkanlarının çoğunda hazır giyim işçileri veya ev işçilerinden oluşan ekipler kullanılıyordu. Yoğun iş yapma isteği bazı güvenlik sorunlarının yanı sıra çalışma koşullarının kötü olduğu atölyeler ortaya çıkardı. Ve ilk önemli hazır giyim felaketi 1911’de New York'un Triangle Gömlek Fabrikası'nda çıkan yangında yaşandı. Çoğu genç, kadın ve göçmen olan 146 hazır giyim işçisinin hayatına mal oldu.
Resim 1. 1960’larda terzi dükkanlarında çalışma koşulları
1960'lı ve 70'li yıllara gelindiğinde gençler yeni trendler yaratıyorlardı ve giyim bir kişisel ifade biçimi haline geliyordu; ancak lüks moda ile sokak modası arasında hâlâ bir ayrım vardı.
1990'lı yılların sonunda ve 2000'li yıllarda düşük maliyetli moda zirveye ulaştı, çevrimiçi alışveriş hızla arttı ve hepimizin bildiği ünlü markalar ana caddeyi ele geçirdi. Bu markalar en iyi moda evlerinin görünüm ve tasarım unsurlarını alıp hızlı ve ucuz bir şekilde yeniden ürettiler. Artık herkesin istediği zaman trend kıyafetler için alışveriş yapabilmesi sayesinde bu fenomenin hayatımıza hızla girmesi hiç de zor olmadı.
Her şey gerçek olamayacak kadar güzel başladı. Tüm bu mağazalar varlıklı insanların hiç düşünmeden satın alabileceği, birkaç kez giyip sonra atabileceği havalı, modaya uygun kıyafetler sattılar. Sonra markalar birdenbire neredeyse herkesin en sevdiği ünlü gibi giyinmeye ve podyumdaki en yeni trendleri giymeye gücü yeteceğinin sözünü vermeye başladı.
Ancak elbette bunun bedelini ödeyen birileri vardı. 2013 yılında Bangladeş'teki Rana Plaza giyim üretim kompleksi çökerek 1.000'den fazla işçinin ölümüyle dünyanın büyük bir kısmı gerçeklik kontrolünden geçti. İşte o zaman pek çok tüketici hızlı modayı sorgulamaya ve 5 dolarlık tişörtlerin gerçek maliyetini merak etmeye başladı.
Resim 2. Rana Plaza olayı
Pekiyi bu kadar hayatımızın içinde olan ve bize güzel olanaklar sunduğunu düşündüğümüz hızlı moda neden şimdi kötü diye anılıyor?
Çünkü bu hız gezegenimi üzerine çok büyük etki yapıyor. Hızlı modanın gezegen üzerindeki etkisi çok büyük. Maliyetleri azaltma ve üretim süresini hızlandırma baskısı, çevreyle ilgili köşelerin kesilmesi olasılığının daha yüksek olduğu anlamına geliyor. Bunun yanında toksik tekstil boyalarının kullanımı da yer alıyor; bu da moda endüstrisini, tarımla birlikte, dünya çapında temiz suyu en fazla kirletenlerden biri haline getiriyor.
Ucuz tekstiller örneğin en popüler olanlardan biri olan polyester fosil yakıtlardan elde ediliyor, iklim krizine etkide bulunuyor ve yıkandığında ve hatta giyildiğinde özellikle okyanuslarda plastik kirliğine yol açan mikro lifleri döküyor. Doğal kumaş üretimi için de çok yüksek miktarlarda su ve pestisit kullanılıyor. Bu da havzalarda kuraklık ve aşırı strese neden oluyor.
Bu hız ve talep artışı aynı zamanda biyoçeşitlilik, toprak kalitesi gibi çevresel alanlar üzerindeki stresi artırıyor. Üretim hızının artışı da tüketiciler tarafından giderek daha fazla giysinin çöpe atılması anlamına geliyor ve bu da büyük miktarda tekstil atığı oluşmasına neden oluyor. Bazı istatistiklere göre, yalnızca Avustralya'da her yıl 500 milyon kilodan fazla istenmeyen giysi çöplüklere atılıyor.
Şili’de, Pasifik okyanusu ile And dağları arasında bulunan Atacama Çölü’nde hızlı modanın neden olduğu kimi 1 kere giyilmiş birçoğu da etiketleriyle duran kıyafetler burada çürümeye bırakılıyor.
Resim 3. Şili’deki kıyafetlerin uydu görüntüsü
Sadece burasıyla sınırlı değil, Batı Afrika ülkesi Gana’da da Avrupa ve Amerika’dan gönderilen kıyafetlerin girdisi olduğu dünyanın en büyük ikinci el giyim pazarı mevcut. Gana’lıların ilk kez 1960’larda karşılaştıkları bu durum zamanla miktarları artarak ancak kaliteleri düşerek gelmeye devam etmiş. Yerel dillerinde bu kıyafetlere “Obroni Wawu” çevirisiyle “Ölü beyaz adamın kıyafetleri” diyorlar. Çünkü ancak ölü insanların bu kadar çok kıyafetten vazgeçebilecekleri ve bu gelen kıyafetlerin de onlardan geriye kalanlar olduklarına kanaat getirmişler. Buradan şu sonuca varabiliyoruz. Daha fazla alıyor daha az giyiyoruz. Aldığımız ürünler de kalite olarak eskiye oranla daha az kullanılabilecek dizaynda yapılıyor ki burada sadece tekstil sektörünü öne çıkarmak doğru olmaz çünkü teknolojik ekipmanlarda da mobilya sektöründe de aynı sorunla karşılaşmaktayız. Yazının devamında sizlerle bazı dataları paylaşarak durumun etkisini sayılarla göz önüne sermek istiyorum.
- Dünya yılda 92 milyon ton tekstil atığı üretiyor (Çin 20 milyon ton, ABD 17 milyon ton).
- Küresel ölçekte giyim ve tekstil sektörü çöp deponi sahalarındaki atıkların en düşük %7’sini oluşturuyor.
- Her 1 saniyede 1 çöp kamyonu büyüklüğünde tekstil atığı yakılıyor da çöpe atılıyor.
- Yılda küresel ölçekte yaklaşık 80-100 milyar yeni giyecek elbise üretiliyor.
- Giysi yapımında kullanılan malzeme ve elyafların %87'si ya çöp yakma fırınlarına ya da deponi sahalarına atılıyor.
- Atılan tekstil ürünlerinin yalnızca %20'si toplanıyor.
- Giysilerin yalnızca %1'i yeni giysilere dönüştürülebiliyor.
- Giysilerde kullanılan malzemelerin %60’ı plastik.
- Tekstil üretimi yılda 42 milyon ton plastik oluşumuna neden oluyor ve okyanuslarda oluşan mikroplastik kirliliğinin %9’undan sorumlular.
Moda endüstrisi aynı zamanda su tüketiminde ikinci en büyük sektör ve atık suyun yüzde 20'sini üretirken aynı zamanda tüm uluslararası uçuşlar ve deniz taşımacılığının toplamından daha fazla sera gazı emisyonu üretiyor.
2023’ün çevre günü teması olan “Plastik Kirliliğini Yenmek” açısından bakıldığında da mikrofiber kirliliği okyanuslarımızda endişe verici düzeylerde. Her yıl yaklaşık 100 000 deniz hayvanı mikrofiberler de dahil olmak üzere plastik atıklar yüzünden ölüyor.
Yukarıda saydığımız gerçeklerle yüzleştiğimizde hızlı moda alışkanlığımızı yeniden değerlendirmemiz ve çevreyi bu kadar dikkate almayan kıyafetler üretmeyi durdurmamız gerektiği aşikâr.
Bunların yanında çalışan hakları, hayvan hakları açısından da etkileri yüksek bir sektör olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Düşük ücretlerde temel insan hakları olmadan zor çalışma koşulları hazır giyim işçilerini etkilediği gibi tedarik zincirinin bir parçası olan çiftçiler de fiziksel ve zihinsel sağlıkları üzerinde yıkıcı etkileri olabilecek toksik kimyasallar ve acımasız uygulamalarla çalışmaktalar bu durum The True Cost belgeselinde de vurgulanmıştır. Özellikle deri, kürk yün gibi ürünler doğrudan modada kullanılıyor. Ve çiftliklerde hayvanlar korkunç koşullar altında büyük acılara maruz kalıyorlar.
Neler yapabiliriz?
İlk olarak, yarattıkları atıkların sorumluluğunu almak giyim markalarına düşüyor. Kullandıkları kimyasal maddeler, tekstil atıklarının kullanımı, bozulmayan sentetik kumaşlar, adil olmayan çalışma koşulları, çocuk işçi gibi sürdürülebilirlik kalkınma amaçlarıyla uyumlu olması ve mücadele etmesi gerekiyor.
Döngüsel ekonomi ve sıfır atık uygulamalarına geçilmesi bir şart. Sürdürülebilir kumaş tedarik edilmesinden başlayarak tasarıma, olası dağıtım alternatiflerinin araştırılmasına ve giysilerin geri kazanılması ve geri dönüştürülmesine kadar tedarik zincirinin her aşamasında eyleme ihtiyaç var.
Geri dönüşüm kesinlikle bir çözüm olsa da tek çözüm olmadığı da kesindir. İlk olarak sormamız gereken nasıl daha dayanıklı ve uzun kullanılabilecek ve yaşam ömrü bittiğinde doğaya zarar vermeden döngüye girdi olacak ürünler üretmek olmalıdır. Ki son zamanlarda eskiyi getir, yeniyi götür gibi etkinliklerle atılması engellenmektedir. Bunların yanı sıra birçok sektör arasında standart ve prosedür anlamında çok fazla uygulama yaptıkları ve o standartlara uyabilmek için önlem aldıkları da ayrı bir geçektir (Ör: GOTs, Better Cotton İnitiative, Regenerative Organic Certfied Standard, Responsible wool standard vb …).
Bizler de tüketiciler olarak kendimizi döngüsel moda konusunda eğitmeliyiz: Daha az kıyafet satın almalı ve satın aldığımızda bunun daha sürdürülebilir ve daha kaliteli olduğundan emin olmalıyız. Ayrıca şeffaf kaynak kullanımı talep etmemiz de elzem. Çünkü yapılan çalışmalar göstermiştir ki vücudumuza değen her şey bizi sağlık açısından etkiliyor.
Hızlı moda anlayışının yavaşlaması zaman alacak gibi duruyor. Ancak gezegenimizle barış sağlamak için hepimizin üzerine düşeni yapmamız gerekiyor.
Yazar: Dr. Özge SİVRİOĞLU
Referanslar
https://www.businessinsider.com/fast-fashions-mountain-leftover-clothes-chile-desert-seen-from-space-2023-5
https://www.ecowatch.com/chile-desert-fast-fashion-2655551898.html
https://ellenmacarthurfoundation.org/circular-economy-opportunity-and-benefit-factsheets
https://www.metafilter.com/192358/In-Ghana-they-call-them-obroni-wawu-dead-white-mans-clothes