Sanayi üretimi basit mantıkla, üretimi gerçekleştireceğiniz birtakım ham maddelerin, doğal kaynak dediğimiz hava su ve enerji ile birtakım işlemlere proseslere, makina alet edevat vb. ile tabi tutulduktan sonra istenilen ürünün elde edilmesidir.
Bu üretim faaliyeti esnasında sektörlere göre farklı tür ve miktarlarda atıklar meydana gelmektedir. Genel olarak bir sanayi tesisinden; evsel atıklar, tehlikeli atıklar, tehlikesiz ambalaj atıkları, tıbbi atıklar ve radyoaktif (radyoaktif bir proses varsa) atıklar oluşmaktadır.
Oluşan bu atıklar; patlayıcı, oksitleyici, yüksek oranda alevlenir, alevlenir, tahriş edici, zararlı, toksik, kanserojen, aşındırıcı (korozif), enfeksiyon yapıcı, üreme sistemime toksik, mutajenik, hassaslaştırıcı, ekotoksik özellikleri gösteriyorsa tehlikeli atık olarak tanımlanır. Bununla birlikte bir atık; havayla, suyla veya bir asitle temas etmesi sonucu zehirli veya çok zehirli gazları serbest bırakıyorsa veya söz konusu atığın bertarafı sonrasında herhangi bir yolla, yukarıda listelenen karakterlerden herhangi birine sahip başka bir madde (sızıntı suyu gibi) ortaya çıkabiliyorsa tehlikeli atık olarak değerlendirilir.
Tehlikeli atıklar listelenen tehlikeleri arz ederler, çevre ve insan sağlığının korunması için tehlikeli atıklar doğru yönetilmelidir.
Avrupa Birliği ülkelerinin tehlikeli atıklarla ilgili ilk çalışması 75/439/AET sayılı Atık Yağlar Direktifi ile başlamıştır. Bu direktifin üye ülkelere duyurulma tarihi 15 Haziran 1975 olması sebebiyle, tehlikeli atık yönetimi çalışmalarının da miladı sayılmaktadır.
Yine Avrupa Birliği tarafından, 12 Aralık 1991 tarihli Tehlikeli Atık Direktifi yürürlüğe girmiştir. Bu direktifle, atık yönetimi alt dallara ayrılmış ve tehlikeli atık yönetimi kavramı ortaya çıkarak diğer evsel katı atıklardan ayrılmıştır.
Tehlikeli atıklarla ilgili alt yapı çalışmaları tamamlanıp, atık sınıflandırmaları yapıldıktan sonra, bu atıkların sadece bir coğrafyanın sorunu olmaması nedeniyle, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler, aday ülkeler ve ilişki içinde olan tüm ülkeleri de kapsayan ve karşılıklı imzalarla güvenli hale getirilen Basel Sözleşmesi 5 Mayıs 1992 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme; taraf ülkeler arasında, standardın yakalanması ve atıkların taşınması ve sınırlar arası atık ticaretini düzenlemek için yürürlüğe girmiştir
Türkiye ise 22 Mart 1989 tarihinde imzaya açılan bu sözleşmeye 28 Aralık 1993 yılında imza atmış ve 15 Mayıs 1994 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bakanlar kurulu kararı ile de hayata geçirmiştir.
Basel Sözleşmesi’nden önce ülkemizde, 1983 tarihli Çevre Kanunu, 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği yürürlükteydi ancak uygulanan mevzuat tehlikeli atık yönetiminde oldukça yetersizdi.
20 Mayıs 1993 tarihinde Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 27 Ağustos 1995'de ise Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikler Basel Sözleşmesi’nin esaslarına göre hazırlanmıştır.
Ülkemizde hali hazırda atık yönetimine ilişkin 18 yönetmelik yürürlüktedir. Bu yönetmeliklerin en temeli Atık Yönetimi Yönetmeliği’dir. Bunlardan 8 tanesi direkt tehlikeli atık kapsamındaki atıkların yönetimine ilişkin yönetmelikler olup yine diğer yönetmeliklerde de söz konusu atıkların yönetimine ilişkin hükümler yer almaktadır.
Bu yönetmeliklerde genel olarak, atığın oluşumunun önlenmesi, oluşumu önlenemeyen atıkların oluşum noktasının tespiti, atığın kaynağında azaltılması, yeniden kullanılması, özelliğine ve türüne göre ayrılması, biriktirilmesi, toplanması, geçici depolanması, taşınması, ara depolanması, geri dönüşümü, enerji geri kazanımı dâhil geri kazanılması, bertarafı, bertaraf işlemleri sonrası izlenmesi, kontrolü ve denetimi faaliyetleri, tüm bu aşamalarda uygulanması gereken prosedür ile teknik ve fiziksel özelliklerine kadar, her konu detaylı hükümlere bağlanmıştır. Yine mevzuatla tüm tarafların görev ve sorumlulukları belirlenmiştir. Ülkemizde tehlikeli atıkların taşınması, geri kazanımı, geri dönüşümü ve bertaraf işlemlerinin tamamı lisansa tabiidir ve bir kısım özel izinli tehlikeli atıklar dışında ülkemize tehlikeli atık ithalatı yasaktır.
Yine faaliyetleri sonucu atık üreten işletmelere “atık üreticisi” ismi verilmektedir. Atık üreticileri sanayi tesisleri, hastaneler, oteller vb. işletmeler olabilir. Atık üreticileri atık üretimini en az düzeye indirecek şekilde tedbirleri almakla, atıklarını ayrı toplamak ve geçici depolamakla, ürettiği atıklara ve atıkların önlenmesi ile azaltılmasına yönelik olarak hazırlamakla yükümlü olduğu atık yönetim planını hazırlayarak il müdürlüğüne sunmakla ve onay almakla (onaylanan atık yönetim planlarının geçerlilik süresi 3 yıldır), ürettiği atıklar için bakanlıkça belirlenen esaslar doğrultusunda kayıt tutmak ve uygun ambalajlama ve etiketleme yapmakla, yıllık 1000 kg. üzerinde tehlikeli atık oluşumu halinde geçici depolama izni almakla, tehlikeli atıkları geçici depo alanında maksimum 6 ay bekletmekle, her yıl bakanlığın belirlediği tarih aralığında bakanlığa atık beyanını yapmakla ve evrakları 5 yıl süresince saklamakla, ürettikleri atıkların toplanması, taşınması ve geçici depolanması gibi işlemlerden sorumlu olan çalışanlarının eğitimini sağlamakla, sağlık ve güvenlik ile ilgili her türlü tedbiri almakla, atığın niteliğinin belirlenmesi, toplanması, taşınması ve işlenmesi için yapılan harcamaları karşılamakla; yükümlüdür.
Çevre Kanunundaki ceza miktarlarındaki radikal değişiklikler, 2006 yılında Tuzla İlçesi, Orhanlı Belediyesi sınırları içerisinde, toprağa gömülü tehlikeli atıklar bulunması ile başlamıştır. Konu medyada geniş yankı uyandırmıştı. Çevre İl Müdürlüğü’ne gelen ihbar sonuncu yerinde yapılan çalışmalarda, toprağa gömülü halde 2000 tane zehirli özellik taşıyan tehlikeli atık varili ve birçok atık çuval bulunmuştu. Varillerde yapılan analizlere göre fenol, arsenik gibi ağır metaller yani tehlikeli atıklar vardı. Bu varillerin bulunduğu bölgeden Konaşlı Deresi geçiyordu. Varillerden bir kısmı dere kenarlarına gömülmüş halde bulunmuştu, varillerin üzerlerinde delikler vardı, atıkların toprağa ve dere yatağına akmış olduğu anlaşılmaktaydı. Bölgede derenin suyuyla tarım yapılmaktaydı ve yüksek ihtimalle yetiştirilen tarım ürünleri insanlar ve hayvanlar tarafından tüketilmişti.
Bu olay sonucunda meclis gündeminde bekleyen Çevre Kanunu değişikliği 13.05.2006 tarihinde onaylanarak yürürlüğe girdi.
Bu değişikliklerle, çevre mevzuatlarına karşı işlenen suçlara ağır yaptırımlar getirildi. Çevre Kanunu’nda “Kirleten öder.” prensibi yer almaktadır. 2021’deki güncel ceza miktarları şu şekildedir: Çevre Kanunu’nda ve ilgili yönetmeliklerde öngörülen yasaklara veya sınırlamalara aykırı olarak tehlikeli atıkları toplayan, ayıran, geçici ve ara depolama yapan, geri kazanan, yeniden kullanan, taşıyan, ambalajlayan, etiketleyen, bertaraf eden ve ömrü dolan tehlikeli atık bertaraf tesislerini kurallara uygun olarak kapatmayanlara; Çevre Kanunu’nun 20. Maddesi v ve gg bentleri gereği, kişilere 402.385,00 TL, işletmelere 4.023.983,00 TL para cezası kesilir. Ayrıca, bu maddede öngörülen ceza miktarlarını on katına kadar artırmaya cumhurbaşkanı yetkilidir. Çevreyi kirletenler bu cezai işlemlere ek olarak Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunlarına göre yargılanarak hapis cezasına çarptırılabilirler.
Bu ceza miktarları oldukça ağır olması sebebiyle zaman zaman uygulanmasını olanaksız hale getirmektedir. Bu nedenle, bu miktarların tekrar gözden geçirilerek bir düzenleme yapılması gerekliliği gözlenmektedir.
Ülkemizin tehlikeli atıklarla ilgili değinilmeden geçilemeyecek bir başka üzücü tarihi olayı, 1994 yılında Ümraniye Hekimbaşı Çöplüğünde meydana gelen patlamadır. Bu patlama ve kayma sonucu 38 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Burada vahşi şekilde depolanan atıklar evsel atık olarak söylense de aslında hem evsel, hem de içerisinde tehlikeli atıkların da yer aldığı endüstriyel atıklardır.
Yine ülkemizde, uzun yıllar mevzuat olmasına rağmen sanayicilerin, tehlikeli atıklarını gönderebilecekleri bertaraf, geri dönüşüm, enerji geri kazanımı da dahil geri kazanım tesisi bulunmamaktaydı. Sanayiciler atıklarını gönderebilecekleri söz konusu tesisleri Çevre Bakanlığı’nın göstermesini isterken, Çevre Bakanlığı, haklı olarak bu tür tesisleri kurup işletmenin Çevre Bakanlığının sorumluluğunda olmadığını bildiriyordu.
Çevre Bakanlığı’nın sorumluluğu; program ve politikaları saptamak, kılavuzluk etmek, eğitim, koordinasyon, mevzuat hazırlamak, lisans vermek, denetlemek ve usulsüzlüklerin tespiti halinde cezai işlem uygulamaktır.
Görüldüğü gibi geçmişte de günümüzde de, çevre hukukunun temel ilkelerinden olan, üretici sorumluluğu ilkesi, üreticiler tarafından tam olarak içselleştirilmemiştir. Bu içselleştirme; çevre kirliliklerine karşı farkındalık seviyesinin artması, çevrenin sürdürülebilir kalkınma ve toplumun olmazsa olmaz bir öğesi olduğunun farkına varılması, toplumun yaşadığı çevreye karşı duyarlı ve bilgili olması, hak ve hukukunu bilmesi ile son yıllarda çevre hukukunun önemli ayaklarından birisini oluşturan, tüketicinin sorumluluğu ilkesinin, tüketiciler tarafından içselleştirmesi ile gerçekleşecektir.
Atığın değerli olduğunun ve para kazandırmasının anlaşılmasıyla ilk önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından Mayıs 1996’da, %100 Kocaeli Büyükşehir Belediyesi iştiraki olan İZAYDAŞ kurulmuştur. Kurulumundan sonra uzun yıllar yakma sistemindeki dioksin ve furan giderimini limit değerlere indiremediği için Çevre Bakanlığı’ndan tehlikeli atık yakma tesisi ile ilgili lisansı alamamıştır. İZAYDAŞ 5 Nisan 1997’de atık kabulüne başlamış, 22 Mayıs 1998 tarihinde ise yakma tesisini faaliyete geçirmiştir. Bu tesisler sadece atık bertarafına yönelikti.
İlerleyen yıllarda hızla tehlikeli atık geri dönüşüm, enerji geri kazanımı dâhil geri kazanılması ve bertaraf tesisleri lisanslarını aldılar.
Şu an ülkemizde tehlikeli atık geri dönüşümü, enerji geri kazanımı dâhil geri kazanılması ve bertaraf tesislerin sayısı yüze yaklaşmakta ve her geçen gün artmaktadır. 1990’lı yılların aksine tehlikeli atık yönetimi konusunda birçok alternatif bulunmakta olup, Bakanlığımız ve il müdürlükleri gerek izin-lisans verme adımında gerekse gerçekleştirdikleri ani denetimler ile atık yönetiminin AB Mevzuatı’na uygun bir şekilde yapılması hususunda çalışmalarını sürdürmektedir. Yapılan çalışmalar doğru ve uygun olmakla birlikte maalesef yetersiz kalmaktadır. Bunun en önemli sebebi, Çevre ve şehircilik Bakanlığı ve taşra teşkilatlarında uygun yapılandırma olmaması, mevcut personelin birçok işle uğraşmak zorunda kaldığından denetimi yeterli olarak yerine getirememesidir. Bununla birlikte Ülkemiz kurumlarının birbiri ile bilgi paylaşımı ve ortak çalışma gibi bir kültürünün yer almamasıdır.
Ülkemizdeki sanayi tesislerinin büyük bir bölümü, atıklarını, mevzuata uygun düzgün şekilde yönetse de halen merdiven altı dediğimiz üretim tesislerinden kaynaklı birçok tehlikeli atık uygun yönetilmemektedir. Bununla birlikte merdiven altı olmasa da küçük işletmelerde (tamir bakım onarım işletmeleri, atölyeler, küçük çaplı matbaalar, vb.) oluşan atıkların yine ne şekilde yönetildiği tam olarak kontrol altına alınamamıştır.
Maalesef, ülkemizde mevzuatta gerekli hükümler olmasına rağmen tam anlamıyla uygulanmaması kanıksanmış bir durumdur. Uygulamada oluşan sıkıntılara göre hızlı ve gerekli düzenlemeler de gecikmektedir. En önemli konulardan birisi olan envanter çalışmaları yok yada sağlıklı değildir. Doğru veri ve envanter olmadığında herhangi bir şeyi yönetmek zor ve sağlıklı olmayacaktır.
Gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar elbette bizden çok daha ileri seviyededir. Mevzuatımızın büyük bölümü Avrupa Birliğine uyum sürecinin sonucu AB Mevzuatı’nın Türkçeleştirilmiş halidir. Gelişmiş ülkeler sorunları görüp onlara karşı çözüm önerileri geliştirmişlerdir. Tabii bizde bu refleksin oluşmamasının ve geriden takip etmemizin sebebi aslında sanayi ve teknoloji devrimlerini geriden takip ediyor olmamız ve özellikle sanayi devriminin yarattığı çevresel felaketlerden daha az etkilenmiş olmamızdır.
Tehlikeli atıkların bir kısmı geri dönüştürülebilir ve ekonomiye geri kazandırılabilir olması sebebiyle maddi değere sahiptir. Ayrıca geri dönüşüm, doğal kaynak kullanımına kıyasla çok daha ekonomik ve çok daha çevre dostudur.
Örneğin, “Atık motor yağlarının toplanması” toplanması, taşınması, geri kazanımı ve bertarafı” ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmek amacıyla kurulmuş ve Bakanlığımız tarafından “yetkilendirilmiş kuruluş” olarak hizmet veren PETDER (Petrol Sanayi Derneği)’nin “Atık Motor Yağlarının Yönetimi Projesi Faaliyet Raporu 2019”’a göre piyasaya sürülen atık motor ve şanzıman yağlarının %17’si geri dönüşüme gitmektedir. Avrupa ülkelerindeki toplama miktarları ile ilgili edinilen bilgilere göre atık yağ toplama oranın en yüksek olduğu ülkelerin İngiltere ve Almanya en düşük olan ülkenin ise Yunanistan olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde toplanan atık yağların 24 % ünün ürün olarak geri kazanım, 48 %’inin enerji değerinden yararlanmak üzere geri kazanım işlemlerine tabi tutulduğunu 28%’inin ise kayıt altına alınamadığını görülmektedir. CONCAWE (Conservation of Clean Air and Water in Europe( Report no:5/96)
Atık motor yağlarındaki, bu kaybın önlenmesi ve kontrolün arttırılması amacıyla bakanlığımız MoYDEN uygulamasını devreye almış ve atık motor yağındaki kayıp- kaçakların önüne geçmek istemiştir.
Ülkemizde yine Bakanlığımızın tehlikeli atık türlerine göre; LASDER (Lastik Sanayicileri Derneği), TAP (Taşınabilir Pil Üreticileri ve İthalatçıları Derneği), AKÜDER (Akümülatör Üretici ve Geri Kazanım Sanayicileri Derneği), TÜMAKÜDER (Tüm Akü İthalatçıları ve Üreticileri Derneği), PETDER (Petrol Sanayi Derneği), ELDAY (Elektrik ve Elektronik Geri Dönüşüm ve Atık Yönetimi Derneği İkt. İşl.), TÜBİSAD ( Bilişim Sanayicileri ve İşadamları Derneği İktisadi İşletmesi) ve AGİD (Aydınlatma Gereçleri İmalatçıları Derneği Ticari İşletmesi) yetkilendirilmiş kuruluşlar mevcuttur.
Ülkemizde ve dünyada geri dönüşüm teknolojileri sürekli gelişmekte ve bununla birlikte geri dönüştürülebilir atık çeşitliliği sürekli artmaktadır. Bu olumlu gelişmelerin ışığında, takip ve izleme teknolojilerinin de gelişmesi ve bakanlığımız tarafından etkin bir biçimde kullanılmaya başlamasıyla, her geçen gün tehlikeli atıkların yönetilmesinde büyük ilerlemeler kaydetmekteyiz. Bakanlığımız ve ülkemiz tehlikeli atık yönetimi konusunda son 30 yılda çok yol almış olsa da, yönetmeliklere uygun faaliyet göstermeyen tesis ve işletmeler halen mevcuttur.
Sırada bekleyen ekonomik devrimin yeşil devrim olduğu tahmin edilmektedir. Bu da geri dönüşüm, temiz üretim, sürdürülebilirlik gibi çevreyi korumakla ilgili her tür teknoloji yatırımının maddi, vicdani ve çevresel geri bildiriminin büyük olacağını göstermektedir.
Yazar: Rahşan BUKNİ ULUS
Çevre Yüksek Mühendisi/ Genel Müdür
TÜÇEM Çevre Eğitimi ve Atık Yönetimi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
ULUS Mühendislik Çevre Danışmanlık Eğitim İş Sağlığı ve Güvenliği Ltd. Şti.
Bizleri desteklemek ve tüm güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi sosyal medyada takip ediniz...